Bağımlılık, bireyin bir maddeye ya da davranışa yönelik kullanımını durdurmakta güçlük
yaşaması ve bunun yaşam alanlarında belirgin bir bozulmaya yol açmasıyla karakterize
edilen kronik ve yineleyici bir durumdur. Bu süreçte “kontrol etme” ve “kontrolcülük”
kavramları hem bağımlılığın oluşumunda hem de sürdürülmesinde merkezi bir rol
oynar. Bağımlılık döngüsünün önemli bir parçası olan bu kavramlar, kişinin içsel
çatışmalarını, savunma mekanizmalarını ve davranış örüntülerini anlamak açısından da
kritik öneme sahiptir.Aşağıda bu olgular, farklı kuramsal perspektifler ışığında ele alınmaktadır.
Bağımlılık bağlamında “kontrol etme”, kişinin madde veya davranış kullanımını
sınırlayabileceğine dair inancı, bu yönde çaba göstermesi ve çoğunlukla başarısız
olmasıyla ilişkilidir.
Bu kavram, özellikle şu davranışlarda görünür:
• Kullanım miktarını azaltma girişimleri
• Kullanım zamanını belirleme (ör. “sadece hafta sonları”)
• Belirli madde ya da davranışlarla sınır koyma
• Kullanımın sonuçlarını yönetmeye çalışma (ör. gizleme, zararları telafi etme)
Kontrolcülük, bağımlı kişinin hem kendi içsel yaşantısını hem de çevresini yüksek
düzeyde yönetme, düzenleme ve manipüle etme çabalarını içerir.
Bu tutum, genellikle:
• Kaygıyı azaltma
• Olumsuz duyguları bastırma
• Terk edilme ve yetersizlik hislerini yönetme
• Kullanım davranışını sürdürebilme
amaçlarıyla ortaya çıkar.
Kontrolcülük, yalnızca madde veya davranış kullanımını değil; ilişkileri, sosyal çevreyi ve
günlük rutini de kapsayan geniş bir etki alanına yayılabilir.
Psikodinamik kuram, bağımlılığı benlikten kaçışın bir formu olarak ele alır. Bu
perspektife göre kontrol, savunma mekanizmalarının bir yansımasıdır.
Bağımlı birey, yoğun içsel çatışmalar yaşar. Madde kullanımı bu çatışmaları uyuşturan
bir araçtır.
Kontrol etme çabası ise, bu dürtüsel yönelimleri bilinçdışı düzeyde düzenleme
girişimidir.
Kontrolcülük, özellikle olgunlaşmamış savunmalar (inkâr, yansıtma, bölme, yüceltme)
ile ilişkilidir.
• Kişi çevresini kontrol ederek kendi içsel kargaşasını yönetmeye çalışır.
• Kontrol kaybı = duygusal çöküş tehdidi şeklinde algılanabilir.
Bu nedenle kontrol, psikodinamik açıdan bir denge mekanizması olarak görülür.
BDT kuramına göre bağımlılık, öğrenilmiş davranışlar ve işlevsiz inançlar tarafından
sürdürülür.
Kontrol etme ve kontrolcülük, bu çarpıtılmış bilişsel süreçlerin bir sonucudur.
Bağımlı bireylerde sık görülen bilişsel çarpıtmalar:
• “İstersem bırakabilirim.”
• “Bu sefer daha az içeceğim.”
• “Bana bir şey olmaz.”
• “Sadece stresliyim, çözerim.”
Bu düşünceler, bağımlılığı sürdürmeye hizmet eden yanlış kontrol inançlarıdır.
Kontrol etme davranışı çoğu zaman duygusal kaçınmanın bir parçasıdır.
Kişi rahatsız edici duyguları düzenleyemediğinde, madde davranışı bir “kontrol aracı”
haline gelir.
Beynin ödül, dürtü, karar verme ve yürütücü işlevlerle ilgili bölgeleri bağımlılık sürecinde
değişime uğrar.
Dopamin Sistemi ve Kontrol Kaybı
• Bağımlılıkta dopamin devreleri aşırı duyarlı hale gelir.
• Prefrontal korteks (PFC) işlevi baskılanır.
• PFC karar verme, dürtü kontrolü ve muhakemeden sorumludur.
Bu nedenle kişi maddeyi “kontrol etmeye çalışsa da” biyolojik olarak güç kaybı yaşar.
Zorlayıcı Kullanım Döngüsü
Bu nörobiyolojik değişimler, bağımlılığın “kontrol kaybı bozukluğu” şeklinde
anlaşılmasına zemin oluşturur.
Aile sistemlerinde bağımlılık çoğunlukla güç ve kontrol dinamikleriyle ilişkilidir.
Kontrolcülük genellikle şu rollerde gözlenir:
• Bağımlı birey: kullanımını gizleyerek sistemi kontrol eder.
• Ebeveyn/partner: bağımlının davranışlarını kontrol etmeye çalışır.
• Aile: “kriz etrafında birleşme” dinamiğiyle bağımlılığın sürmesini sağlar.
Eş-bağımlı ilişkilerde:
• Bir taraf bağımlının davranışlarını yönetmeye çalışır,
• Bağımlı kişi de bu kontrol girişimlerini manipüle ederek sürdürür.
Bu karşılıklı kontrol döngüsü, bağımlılığın sistem içinde stabil hale gelmesine neden
olur.
Toplumsal ve Kültürel Perspektif
Toplumun bağımlılığa yönelik tutumları, kontrol etme davranışını etkiler.
Stigma ve Kontrol
Toplumsal baskı nedeniyle birey:
• kullanımını gizlemeye çalışır
• “kendini kontrol edebildiğini gösterme” ihtiyacı hisseder
• bu durum kısır bir kontrol döngüsünü besler
Kültürel Kontrol Modelleri
Bazı kültürlerde:
• Duyguların açıkça ifade edilmesi zayıflık olarak görülür.
• Kendini “disiplin” üzerinden tanımlama yaygındır.
Bu durum kişilerde kontrolcülük eğilimini güçlendirebilir, bağımlılığı örtük hale getirir.
Kontrol Etme ve Kontrolcülük Döngüsü
Bağımlılıkta tipik döngü şöyle işler:
1. Kontrol iddiası (“İstersem bırakırım”)
2. Kısa süreli başarı (gerçek ya da hayali)
3. Kriz veya stres tetikleyicisi
4. Kontrol kaybı ve aşırı kullanım
5. Suçluluk, utanç
6. Yeniden kontrol etme girişimi
Bu döngü, hem nörobiyolojik değişimlerle hem de psikolojik savunmalarla beslenir.
Bağımlılıkta “kontrol etme” ve “kontrolcülük” kavramları, sadece davranışsal bir eğilim
değil; aynı zamanda psikolojik, nörobiyolojik ve sistemik süreçlerin karmaşık bir
bileşimidir. Bu kavramları çok boyutlu analiz etmek, bağımlılığın hem anlaşılmasına
hem de etkin tedavisine katkı sağlar. Kontrol çabası genellikle bir altyapı sorununun
semptomu olup, bağımlılığın merkezindeki duygusal ve biyolojik güçlükleri maskeleyen
bir düzenleme stratejisidir.
Bağımlılık Danışmanı
Psikolojik Danışman
Patra AKDAĞ
